Tag Archive | akıllıca

James Reynolds: Son Yemek ve Diğer İşler

Çok korkunç birşey olsa gerek idam edilecek olmak, ve ben korkunç şeyleri sevmediğim için işin o kısmına değinmiyorum. Zaten kimi idam ediyolar? Haketmişti piç, gibilerinden de olayı haklı çıkartarak kendimi iyiden iyiye rahatlatıp, bi de üste çıksam mı, “asmayalım de besleyelim mi?” gibilerinden…dar alan ciddi notu buldum yatağımda bu sabah, ki idama karşı bir insanmışım.

James Reynolds ise en ünlü işi olan “Son Yemekler” fotoları ile ünlü bir miktar ama ben asıl lastik bant ile şarkılar çaldıran çalışmasını daha beğendim, ama sonra düşündüm, bu bloğu günde 250.000.000-250.000.003 kişi okuyor, kendi zevklerimi öne almam çok bencilce olur dedim ve yine de bu son yimak resmini koydum, hatta yazının adını bile öyle yaptım, daha ne yapayım lan? Ha? Daha ne? Artis!

Son olarak ben idam edilecek olsam son yemeğin ne olsun deseler, acaba ne derim? Lan ben yemek falan yiyemem idam edilecek olsam. Ayrıca idamı kabullenmeyerek olmadık işlere bile imza atabilirim, yani idam edeceklerse beni, mücadele etsem ya, paso girişsem güvenlik görevlilerine, nasıl idam edecekler o zaman? Dert olsam, tasa olsam onlara, akşam eve gidince “ulan bugün bir manyak vardı, idam edemedik resmen, yarın bir daha deniyecez” dedirtsem karısına bu heriflerin? Evet bence son anda böyle bir mücadele komik olabilir. Yemek olarak ise 3 kangal sucuk, 3 kangal köpek, 3 kangele isterim sonunda. James’s gel sen buradan.

Şubişubiyik Kırismas Reklam Tasarımları!

Bazı büyük isimli gazetecilerden görüyorum, kadın-erkek ilişkileri üzerine yazı yazıyorlar. Ben de bugün böyle yaptım. Dikkat ol, di’li geçmiş zaman kullandım. Yani yaptım bile ben bu ilişki konuşmasını, sen hala uyuyorsun. Leblebiyi henüz anlamayanlar için leb deme zamanı geldi sanırım, ki o laf, leb demeden olduğu için, daha demeden anlamayanlar artık kendilerini “leb demeden leblebiyi anlayanlar” statüsünden çıkartsınlar. Son tiyo: leblebi bir çorum meyvesidir. Aynı sevgili karım Fulla gibi, o da bir Çorum meyvesidir :D

Evet Şubişubiyik kelimesini başlıkta görüyorsunuz. O kelime benim değerli hayat arkadaşım ile aramızda olan bir kelimedir. Anlamını ikimiz de bilmeyiz ama ara sıra subişubiyik deriz evde. Daha fazla ev sırlarımı afişe edecek değilim ama gördüğünüz gibi kadın-erkek ilişkileri ile ilgili bir yazıyı son sürat yazmaya devam ediyorum. Konunun, anlaşılacağı üzere, kompetanı hatta komodoruyum, komodo ejderiyim!

O zaman güzel noel reklam tasarımlarına geçmeden önce kadınlarla ilgili son bir sır vereyim ve sırra kadem basayım, serra kalem takayım, herro kudüm çalayım… Sır da şudur: Bir kadına tekme vurmadan 2 kere düşünün arkadaşım!

Buradan da vaadedilen sayfaya gitmek amaçlı yapacağın hareketin adına “tıklamak” deniyor.

Rainymood.com ile Yağmurun Keyfine Bak…Aşka Davet Ediiiiyoooorrrrr!

3 şey var. Ben en ezik olanını en başta söyleyeyim. Başlık eski bir karakan şarkısına göndermedir ve bir sürü insan bunu anlamayacak diye açıklıyorum, peki bunun ezik kısmı ne? Açıklamak zorunda kalmak tabi ki…

2.si yağmurun sesi çok güzel değil deme bana asla ilişkimizde okurum! Senin canına okurum. Yağmur yağarken bir tiftik keçisi gibi, bir merinos koyunu gibi uyunmaz mı be? İşte bugünkü sitemiz de tam bu işe yarıyor. Gidiyorsun ve high quality yağmur sesi dinliyorsun. Uyurken 1’e1. Ve hatta bazı  müziklerin arkasına meze edebilirsiniz. Bunun güzel bir örneğini Polonyalı arkadaşım Albuz’dan gördüm. Bu nezih 3 linki tab olarak ayrı ayrı ve aynı anda açarak keyif yapın. Yapmayanları saptayıp 16 saat durmadan Türk dizisi seyrettirecem! Tıkırda bu alttakilere now!
http://www.rainymood.com/
http://www.endlessyoutube.com/watch?v=HMnrl0tmd3k
http://www.endlessyoutube.com/watch?v=fsD1zoI7NYo

Konu Başlığı Seçemiyorum: “Tipp-Ex” ya da “İşte Reklamcılık Budur” falan…

Daha önce çeşitli yazılarda belirtmiştim ki, artık heryer reklama dolduğu için konvansiyonel anlamdaki reklamların artık o kadar da amacına hizmet etmediğini düşünüyorum. Her yer billboard, her gazete, dergi ilan dolu, reklamlar başlayınca ilk iş kanal değiştirmek, o zaman ?

O zaman işte böyle farklılaşacaksın abicim. Kimin aklına gelmişse, kim uygulamışsa helal olsun diyor, hemen linki veriyorum. Herşey normal bir youtube video’su gibi başlıyor. (Sonra yazmayı unutmayın-gidince anlayacaksınız). http://www.youtube.com/user/tippexperience

Sarah Illenberger, Ne Yaptığını Tam Olarak Söyleyemesem de Süper Şeyler Yapıyor

Müzik, resim, edebiyat…

Konvansiyonel dallarda sanat yapmanın çok kolay bir yanı var, o da şu: Ne yapacağın belli. Edebi bi eser mi yapacaksın? Yazacaksın. Net.

Ama mesela bu yazıya konu olan Sarah ablamız, ki kendisi 76’lı olduğu için aslında niye ablamız oluyorsa?, herneyse, bu ablamız işte günlük hayat objelerini alıyor ve bunları bir takım şekillere ve hatta şemallere sokuyor. Tam burada bir ara vermek istiyorum.

Bu yazıyı yazarken rahmetli Dimebag Darrel ve tayfasının Rebel Meets Rebel projesini dinliyorum ki, bunu country müziğinin olabilecek en heavy hali olarak özetleyebiliriz, gazlı bi trip ha. Tavsiye edeyim onu da aradan.

Herneyse klasik sanat dallarında ne yapacağının netliğinin verdiği basitlikten bahsetmiştim yazının girişinde, sonra bazı farklı şeylerden bahsettim, artık geri dönüp ortalığı toparlama ve süper bir cümle ile yazıyı bitirme dakikalarının yaklaştığı günler bunlar.

İşte Sarah Illenberger kalıbımı basarım ki, böylesi kalıpların dışına çıkmaktan ve kalburüstü işler yapmaktan, işini dijital ortamlarda kotarmaktansa el emeği ile yapan; noktalı virgülü koyduğuma göre biraz ipimi koparabilirim, mesela konuşurken aniden farklı şeyler söyleyebilmek ne güzel ama yazarken bir özne yüklem bütünlüğü falan olmalı ya, hay ben öyle zorunluluğun diye başlayan bir cümle kurmayacağım, ama kuracak biri olursa o da ben olabilirim diye düşünmenizi kınamam, ki Sarah Illenberger abla’nın işlerine! bakın, ve hatta sitesini ziyaret edin.

“Ne Yapayım, Kafam Bir Türlü Almıyor” Diyen Matematik Sevmezlere Bir Nebze de Olsa Matematik Sevdirmeyi Kendine Misyon Edinmese Bile, Belki de Bunu Yapacak Olan Bir Projedir New Math

Dün Acun Ilıcalı ile Yetenek yarışmasında bir herif yanında bir nijerya’lı ile çıktı ve rap şarkı söylemeye çalıştılar. Çok utanç verici bir şekilde komikti ikisi de. Sonra Türk olanı üstüne yengeç koydurdu (ne işe yarıyorsa??) ve bir tane de ağzına koydu ama 2 saniye kadar dayanıp öğürdü…Umarım youtube’a falan çıkar bu çocuklar.

Evet yukarıda yazdığımın konumuzla hiç ilgisi yok sadece şu an aklıma geldi de ben bunları unutmayayım ara ara youtube’da arayabileyim diye buraya yazmış bulundum. Tayland’da hiç bulunmadım. Çocukken ise bir kez kanalizasyona düşmüş bir şekilde bulundum.

New Math sayısala kafası basmayan arkadaşlar için sosyal’i formülize ediyor falan gibi açıkamalara gerek yok. Minimal derece ingilizce bilmek gerekiyor. Zaten bil arkadaşım bu kadar ingilizce ya. Yuh artık. Globalleşen dünya, 2011’e 27 gün kalması, bilmem ne. Zaten “ingilizce mi geliştirmeyilim” diye kasmıyormusun ne zamandır ? Geliştir şunu artık daha neler paylaşacam senle bak ibibik seni. Bak buradan bezirganbaşı. (Sitede sağdaki oka basacan uyuma!)

Fred Eerdekens’in Gölgesel Sanatları Beni Derinden Yaralıyor.

Şu an bir emo durumundayım! Emo olmadım ama bu duruma düştüm, aynı Ahmet Çakar’ın “Ben size aptal demedim, aptallık yapıyorsunuz dedim” tarzı bir durum yani…

Peki neden emo oldum? Sebepler 2 türlü. 1.si Morbin Angel’ın Blessed are the sick albümünün In Rememberance diye bir şarkısı var ki, çok duygulandım tam bunu yazarken denk gelmesine ve emo olmam arttı. Asıl emo olma sebebim ise şu yukarıdaki imaj’daki şeye bakmak ve Türkiye’de böyle şeylerle ilgilenilemiyeceğini bilmek. Biz Türk’ler böyle sanatlarla ilgilenemeyiz, ya da üniversite zamanı falan belki ilgilenebiliriz, sonra olmaz.

Ama siktiret bu emolukları ya, youtube’lar açıldı lan. Vay vay vay gerçek bir ülke gibi davranıyoruz ne kadar güzel. Demokrasi, liberalizm falan gibi konuların, nasıl olduğunu anlamadığım şekilde bayraktarı olan AKP hükümetinden gördüğüm ilk gerçek liboş hareket diyecem ama kapatan kendileri idi. Yıllar yılı bizi iran, çin falan gibi youtube yasaklı ülke olarak tutan kendileri idi. Bu utanç kendilerinin idi, temizlendi, iyi oldu. Bir de şu Telekom’un satışı tamamen olsa, ve ülkeden satılsalar bunlar, yani Türkiye’de olmasa artık türk telekom. Lübnan’da falan olsa…bizim insan gibi internetlerimiz olsa….

Fred ile ilgili de yazacak pek bişi yok, arkadaş modern sanatçı ve bakın linkinden bazı çok güzel ve akıllıca işlere imza atmış, biz de olsa özel bir şirkete kapağı atardı, ki biz de atmaların makbulu budur. Bakın burada.

Jenny Odell: Uydu Fotografları ve Sanal Dünya Turu’nun Ardındaki Silüet (yazmak sureti ile silüet kelimesini kullanma hazzı yaşatan yazı)

Bu mesleğe adımımı atar atmaz, Bursa’lı reklam verenin ve tanıtım filmi yaptıranın, ki bunlar genelde aile şirketleridir, coğrafya ve astronomi ile olan ilgisini saptamıştım. Kısa sürede yaptığım bu saptamada bana yardım eden bir veri vardı, o da şu: Bu insanlar dünya görseline, ilüstrasyonuna, animasyonuna, uzaydan dünyaya gelip oradan da Türkiye ve Bursaya ve fabrikalarına zoom yapılması konusunda tabiatı açıklanamaz bir arzu içindeydiler. Logolarda, ya da logo animasyonlarının bir yerinde dünya şekli şemali olmazsa olmaz idi. İlgiyle izledim. Bazıları içinde bu arzu edilen dünyalı animasyonlardan yaptık, payımıza düşen kadarını yani…

Google Earth ile çıktığında elimde bir adet sucuklu tost vardı. İçini açıp kalınca dilimlenmiş sucuğa “İşte bu halkıma ilaç gibi gelecek olan gerekli uzay-dünya animasyonlarında bizlere yardımcı olacak bir program olacaktır” dedim ve sucuğu çeneme yapıştırdım. Sıkıca bastırdım ve suyu aktı, daha sonra amuda kalkıp o suyu içtim. Afiyet oldu.

İşte Jenny arkadaşımız ise google earth fotolarından bir takım ipe sapa gelmez şeyleri dekupe edip, gruplamış ve 24×24 inç boyutlarında “Satellite Prints” diye bir sanatsal arayışa girmiş. Ben kendisini bu çalışması ile buldum ama sitesinde bana daha ilginç gelen bir çalışmasına rastgeldim. Yaptım bunu.

Jenny kalkıp bir dünya turu yapmış, ama internetlerde! Ve bununla ilgili 272 sayfalık bir kitabı bulunuyor kendisinin. 125 dölara satılan kitabı buradan alabilir ve 25 sayfasını preview edebilirsiniz. İnternetlerde gittiği yerlerle ilgili yüzlece sayfa yazı okuyup, youtube videoları seyrettikten sonra, oraların fotolarına kendini photoshop ile ekleyerek yazdığı bu kitabı ben 2010’un en iyi fikri olarak nitelendiriyorum. Niye diyeceksin?

Ben bir yerlere gitmeye uyuz olurum da ondan! Yok onu görelim, yok buraya ziyaret yapalım falan eeeaaaaaahhhh. Zaten yola da uyuz olurum. Gittiğim yeri bilmemeye uyuz olurum, orada nerede yemek yiyeceğimi bilememeye uyuz olurum, kakam gelince nereye sıçacağımı bilememeye uyuz olurum.

Bi yere tatil diye gittin mi ne kadarını göreceksin olm lan? 2-3 ünlü yerini….eee ? Ne oldu yani şimdi? Hawaii’ye gelip Ala Moana’da, Waikiki plajında dolanan turistlerden olacaksın. Ulan asıl güzel yerler buraları değil ki? Buralar milletin bildiği turistik yerler. Sen Old Pali Highway’de gel benle bambu ormanına gir, Big Island’da Waipio Bay’e gel, Waimea Bay’de gel kayalardan atlayalım ama bunu turistler yapamaz. Niye ? Çünkü 1 hafta geldiğin yerde sen en düz yere gidebilirsin abicim. Bulamazsın asıl güzel yerleri. O zaman da bir yere gitme ile ilgili hiç bir anlam kalmaz bence. Yine %100 haklı olduğumu görmek güzel.

Burdan buldum / Jenny’nin Sitesi / Kitap

Ben Heine: Pencil vs Camera

Ben Heine Belçika’lı bir fotografçı, illüstratör. Geçenlerde bir blog’da karşılaştığım pencil vs camera diye bir çalışması var ve böyle şeyleri görünce çok seviniyorum. Niye seviniyorsam artık. Güzel bir şarkı dinlemek gibi bişi, sebebi yok, seviyorsun işte…

Yaa o değil de, midem yanıyor bugün. Çok uyuz bişey bu mide yanması. Başka bişi yazasım yok. Midem yanmasa dünyanın en ilginç postunu yazacaktım bak valla lan. Herneyse kısmet değilmiş diyelim ve dar alanda bunu taklit ettiğim tribi buraya koyarak zincirlerimden boşalayım, gerçi benim versiyon biraz boktan oldu ama zorlamakla akmaz sahte gözyaşı ne yapalım artık. Burada da orjinali var.

Güzel Çanta Tasarımları (gibilerinden sıkıcı bir başlık)

Bir sürü tasarım bloğu vardır. Bunlardan bazıları smashing magazine, abduzeeedo gibi ünlü, bazılarıda adını vermek istemediğim bir takım bloglar gibi ünsüzdür. Sert sessizdirler. Aslında adını vermek istememek diye bişi yok. Adını bilmiyorum, ki bu da onu ünsüz yapıyor. Dünyada neyin/kimin ünlü, neyin/kimin ünsüz olduğuna karar veren ben olduğuma göre artık yeni paragraflara yelken açalım. Tut elimi.

Şimdi, bazı konular vardır bu tasarım bloglarında, temcit pilavı konu başlığında, sürekli çıkıp dururlar. Mesela logolar. Türlü türlüdürler. Yok sarı logolar, yok hayvanlı logolar, yok dişi logolar, yok A harfi ile başlayanlar, yok B harfi ile başlayanlar, yok C harfi ile başlayanlar, yok D har…diye manyasam nasıl olur?

İşte bu çanta tasarımı da böyle bir konudur. 1000 blogda 1000 “amanini çantalar” diye vardır bu yazılardan.Ama bu sefer aradan bazı daha önce görmediğim yeni çantalar gördüm toxel’de ve dedim ki, bu çantaları vatandaşlarım da görsün. Onların da hakkıdır hakka tapan milletimin çantalar dedim. Al gör.

Masaüstü Görselini Hayat Görseli ile Birleştirdiler Sonunda!

İnsan zekası gerek tekerlek gerek de üstübü gibi müthiş şeylerin icat edilmesinde kritik rol oynamıştır diye düşündüğümü sizlere söylemem de herhalde yadırganacak bir durum yoktur. Varsa yoksa zeka…Ama işin acısı icat edilen birşey, geri icat edilemez. Mesela güneş… Onu ingilizlerin söylediği şekilde un-icat etmek isterdim!

İşte bazen bu zekanın içinde çok hoş fikirler mayalanır ve hayat bulur. İnsan zekası çok acayip bir şeydir değerli internetçi. Bak yemin ediyorum, bazen ben FearFactor yarışmasına katılmayı düşünürüm, ama orada insanların öküzgözü falan yediğini bildiğim için zekam beni uyarır ve katılmam böyle yarışmalara. İşte zeka böyle bir şey.

Bu zekaya bakın nasıl bir şey peydahlanmış? Demişki elin oğlu “ula ula ben bir fotograf çeksem, bunu laptopuma desktop resmi yapsam, sonra o laptopu fotografı çektiğim yere götürsem ve doğru açıdan bunun tekrar fotografını çeksem nasıl olur?” İşte zeka pırıltısı değilse nedir bu?

Kreatif Uyuyan Bebek Fotoğrafları: Mila’s Daydreams!

Bu bloğa hemen hemen her gün birşeyler eklemeye çalışıyorum ve bireysel bazda ultra yorumlar alıyorum ama blogsal bazda alamıyorum diye attığım popülist bir adımdır bu yazı diye başlayıp, turnayı gözünden vurmaya çalıştığım hissini sen okuyucuda uyandırdıktan sonra, aslında içerik olarak da oldukça ilginç bir konunun kapsanak olduğu bu yazı, bir anlamda kendi aranızda “ulan kralın kıyafet süper yaaa” ve “kral çıplak lan” diye bağırarak çatışan bir okur kitlesinin, gizli kapaklı, ama daha ilk paragraftan kendinidi açıkladığı için de o kadar da gizli kapaklı olmayan bir tohumudur. Anlamayanlar bir daha okumakta özgür, ben gayemi net olarak ortaya koydum!

Bu bloğa sadece dünyadan yorum alıyorum sevgili okurlar, yani bildiğin samanyolu galaksisi, orion takım yıldızı, güneş sistemi 3. gezegen dünya! Ulan bu benim gibi bir adama yakışıyor mu? Dolayısı ile daha popülist konulara dalayım diye bir düşünce akımının takipçisi oldum ve düşündüm, ne popüler kılar beni?

Tabi ki sokakta şirin köpek dolaştıran insanlar ve şirin bebek dolaştıran insanlar popülerdir değil mi? Demek ki benim izlemem gereken plan dahilinde bunlara bulaşmam lazım. O zaman mila’nın gündüz rüyalarına bakacaksınız sevgili okurlar. Bebeği uyutup yerde, sonra ona mizansenler kuran bir kuran kursu sitesi bu! İşin safsata kısmı bi yana çok akıllıca bir fikrin çok akıllıca uygulamaları olmuş bu fotograflar diyor içimdeki ciddi cenk.

Dokan buraya şirinliğe gel.

Yansıtıyor Elin Rus Birası…


Utandığım anlardan birisidir ki, bundan 11-12 yıl önce falan olsa gerek, yolda araba vesaiti ile gidiyor, bir yandan da metalci metalci musikiler dinliyordum. Elbetteki o zamanlar amacım duyma kaybı yaşamak olduğu için sesi köklemiş idim. Bir takım ışıldamalar bişiler oluyordu ama ben tam olarak olaya uyanamamıştım. Sonra anladım ki benim arkamda bir ambulans var, ışıkları şakır şukur aynadan geliyormuş o ışıldamalar onlarmış. Ne kadar blokladığımı bilmediğim ambulansa hemen yol verip çok utandığım için eve gidip 12 gün sokağa çıkmadım ve duşta conan okudum.

Olaydan sonra aklımda kalan şey ise aynadan baktığımda ambulans yazısının aynada düz olarak okunabilmesiydi. Şimdi bu artık normal kabul edilsede bir zamanlar bu işler böyle değildi sevgili Zonguldak Ereğlililer. İşte bu “refleksiyon” fikrinden yola çıkan bir rus birası da şöyle birşeyler yapmış. Tamamını Okuyun…